Sorunu sor hemen cevaplansın.
Aydınlanma Çağı Nedir Nedir
Aydınlanma Çağı
1. Aydınlanma Çağı Felsefesi
Aydınlanma Çağında insan ve aklın önemi nedir?
Emmanuel Kant aydınlanmayı "Sapere Aude", aklını kullanma cesaretine sahip ol
diye tanımlıyordu. Bu aydınlanmanın temel felsefesidir.
Aydınlanmacılara göre hep geleneksel bağnaz gruplarca insanların akıllarını kullanmaları
engellenmişti. Ancak artık insanlar kafalarını kullanmalı, başka etkilerle
değil salt akıllarıyle hareket etmeliydi. Bu şekilde her türlü bağlardan, takımlardan
sıyrılma aydınlanmış insanın özelliğini oluşturmaktaydı.
Aydınlanmacılarda da önemli olan insandı. Aydınlanmacılar da Antik çağ sofistleri
gibi "insanın her şeyin ölçüsü" olduğuna inanmışlardı. Ancak sofistlerin bilgilerin
kişilere göre farklı algılanmalarını ileri sürerek aklı küçümsemelerine karşın aydınlanmacılar
aklın sınırsız bir güce sahip olduğuna inanıyorlardı. Ayrıca aydınlanma
çağı düşünürlerinin bir kısmı rationalizmin (akılcılığın) yanında akıla veri sağlayan
amprisme (deneycilik) de önem vermekteydiler. Örneğin Descartes'in rationalist
geleneğini sürdüren Francis Bacon'ın metodcu ve deneyci geleneğini sürdüren İngiliz
amprist filozoflar T. Hobbes, J. Locke, Berkeley, Huma v.s. bunların belli başlılarıdır.
Aydınlanma Çağı düşünürleri her türlü etkiden kurtulmuş bağımsız aklın, tüm
kültür alanlarında büyük aşamalar katedeceğine inanıyorlardı. Onlara göre "Bilgi
Kuvvetti ".
Aydınlanmanın akılcı düşüncesi doğa üstü ve doğa dışı her şeye karşıydı. Bu nedenle
gerçek olan doğada olandı.
2. Aydınlanma Felsefesinin Dayandığı Temel İlkeler
Aydınlanma felsefesinin temel ilkeleri nelerdir, özellikleri nasıldır?
Aydınlanma felsefesinin dayandığı temel ilkeler şunlardır:
• Rationalizm (Akılcılık): Aydınlanmacılara göre insan yaşamında akıl hemen
hemen her şey demekti. Antik çağlardan beri insanı yükselten ve yücelten
akıldı. İnsanı diğer canlılardan ayıran ve üstün yapan akıldı. Az akıllı insanlar
her hangi bir canlı, akıllılar ise insandı. İnsanın insanı olması kadar, tüm insanlığını
ilerlemesi ve mutluluğu kavuşması için gerekli olan akıl, akılcı düşünce ve
evrensel akıldı.
• Amprisme (Deneycilik): Aydınlanmacıların bir kısmı, akılcılığın yanında deneyciliğin
de önemli olduğunu söylüyorlardı. Akılcı bir düşünüş gerçeğe erişmek
için zaten deney yapardı. Doğru ve yanlışı anlıyabilmek için deney yapmak,
bunların sonuçlarını ve verilerini akılcı bir düşünüşle değerlendirmek gerekiyordu.
Deney aklın kullandığı bir metoddu.
• Mutluluk: Aydınlanmacılara göre insanın mutluluğu öbür dünyaya yönelik
bir çaba değil, bu dünyadaki yaşamıyla ilgiliydi. Çünkü insan rahat, kendine layık
ve mutluluk içerisinde yaşamasını sağlar bir hale getiren yine insanın kendisiydi.
İnsanlar varolduklarından itibaren doğaya kendilerini uydurdukları gibi,
doğaya eğemen olmaya çalışarak yaşam standartlarını sürekli yükselmişlerdi.
Bu insanın daha iyi, daha mutlu, insanca yaşaması demekti.
Aydınlanma düşüncesine yine yaşamla ilgili Eudomanizm (Hazcılık) fikri
yer almaktaydı. Buna göre insan iyi yaşamalı ve yaşamdan zevk almalıydı.
Çünkü bir optimist görüş insanın kendisine ve diğer insanlara sevgi ve saygısını
artıracaktı. Böyle dışa dönük, optimist insanlar aynı zamanda başarılı olanlardı.
Eudomanist düşünce, aynı zamanda utilitarist (yararcı) görüşü de beraberinde
getirmekteydi. Çünkü kendisi ile barışık olan insan, başkalarıyla da barışık
olduğundan kendisini düşündüğü kadar, başkalarını da düşünecek ve onlara
yararlı olacaktı.
• Bilim ve Doğa: Aydınlanmacılara bilim ve doğaya çok önem veriyorlardı.
Bilim zaten akılcılığın bir ürünüydü. XVII. y.y.'daki hayranlık uyandırıcı bilimsel
gelişmeler, XVIII. y.y.'da özümsendi. Bu dönemde de bir önceki yüzyıldaki
bilimsel gelişmeleri sürdüren üstün yetenekli bilim adamları vardı. Örneğin
Euler, Lagrange ve Laplace matematik, fizik ve astronomi alanlarında bilimsel
teorileri temel alarak bunları daha da geliştirdiler. Örneğin Laplace ünlü "Nebilöz
Hipotezi" ile gök cisimlerinin gazlardan oluştuğunu ortaya koydu. Lavoisier
kimyada devrim yaptı, Cavandish oksijeni keşfetti.
Bilim adamları yanında düşünürler, hatta krallar bile doğa bilimleriyle ilgilendiler.
Doğadaki yaşam, flora, fauna, doğa dengeleri hem ayrı ayrı hem birlikte
bir ilginin alanlarıydı. Nitekim buradaki gelişmeler XIX y.y.'da ünlü bilgin
Charles Darwin'in "Türlerin Kökeni" teorisiyle doruk noktasına erişecektir.
3. Aydınlanma Felsefesinin Çeşitli Alanlardaki Görüşleri
Aydınlanma felsefesinin bu alandaki görüşleri şunlardır:
3.1. Devlet Görüşü
Mekanist devlet görüşünün nitelikleri nelerdir?
Aydınlanma çağının devlet görüşü "Mekanist" devlet görüşüdür. Buna göre devlet
kendiliğinden oluşan organik kutsal bir varlık değildir. Bir tür "Contrat" sözleşme
ile oluşmuş halkın hizmetinde olan bir kuruluştur. Onlara göre devlet bireylerin
ilerlemesi ve refaha kavuşturulmasını amaç edinmiş bir kurumdan ibaretti. Aydınlanmacılar'dan
Locke'un devlet anlayışı liberaldi. Locke kişilerin doğal haklarını
esas almaktaydı. Rousseau'ya göre ise devlet kendini meydana getiren kişilerin yararlarının
dışında davranamazdı. Ona göre devletin görevi kişinin hak ve özgürlüklerini
garanti etmekdi.
Böylece aydınlanmacılara göre kişilerin ne düşündükleri neye inandıkları devleti ilgilendirmez.
Devletin görevi, kişilerin hak özgürlüklerini korumak ve onların esenliğini
rahat ve mutlu yaşamalarını sağlamaktı.
3.2. Dinsel Görüş
Aydınlanmacıların din anlayışı nasıldır?
Aydınlanmacılara göre özgür bir devlette din özgürlüğü olmalı, devlet, din işlerine
karışmamalıydı. Din, insanın vicdanı ile ilgili bir konuydu, kişiler toplumda dinsel
inançlarıyla özgürce yaşayacaklar ve devlet, ülkeye zararı olmadıkça onlara karışmayacak
hatta koruyacaktı. Devlet bu konuda yanlı olmayacaktı.
Aydınmacıların dinsel görüşü "Doğal din" 'idi. Onlar buna akıl dini de diyorlardı.
Bu akla uygun ve aklın benimsediği din demekti. Onlara göre doğal din her türlü dış
form ve gelenekten bağımsız olarak insanın doğasında var olan bir dindi.
Ancak bunların içerisinde Hristiyanlık ile doğal dini Locke ve Wolff gibi uzlaştırmaya
çalışanlar da vardı. Onlara göre Tanrı buyruğu aklın üstündeydi, ama akla uygundu.
Aydınlancıların dinsel görüşü daha çok deist (akıldini) idi. Temelde Theist (dindar)
ile deist (akıl dini) aynı kökten "theo" Tanrı sözcüğünden kaynaklanmaktaydı. Ancak
biri Grekçe "Theos", değeri de Latince "Deus" tan, türetilmişti. Deistlere göre
Tanrı sadece insanın var ve yok olmasında vardı. Bunun ikisinin arasında, yani, yaşamda
Tanrı tarafından verilmiş akıl yer almaktaydı.
3.3. Eğitim Görüşü
Aydınlanma Çağı filozoflarının eğitim görüşleri nasıldır?
Aydınlanma Çağı'nın nationalist felsefesi eğitim düşüncesine de etki etmişti. Akıl
her şeyin doğrusunu yapabilecek bir güce sahip olduğundan eğitim de akla uygun
bir biçimde düzenlenmeliydi. Aydınlanmacılara göre insan aklı doğuştan Tabula
Rasa idi, insan aklına eğitimle istenilen şekil verilecekti.
Aydınlanmacılara göre, insan, aldığı eğitim ne ise oydu. Onlara göre bir insanda
eğitim az olursa fikirler de az olurdu. Böylece aydınlanmacılar insanın doğuştan saf
ve temiz olduğunu, daha sonraki şekillenmesinin, kişiliğinin eğitimle oluştuğunu
söylemekteydiler.
İngiliz J. Locke, eğitim konusunda optimist (iyimser) bir görüşe sahipti. Locke'a göre
on insandan dokuzunun kötü ya da iyi, yararsız ya da yararlı v.s. oluşu onların aldıkları
eğitimin bir sonucuydu.
Aydınlanmacılara göre eğitim metodunun temelini gencin sahip olduğu yeteneklerini
geliştirici olması oluşturuyordu. Buna göre eğitim doğaya uygun olmalı yani
eğitimin görevi, doğa verisi olan yetenekleri doruğa eriştirmek ve doğal gelişimini
desteklemekti. Böylece çocuğa verilecek eğitim hem vücutsal ve hem de zihinsel olmalıydı.
Örneğin Locke bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaksal, didaktik (öğretici), pratik
beceriler ve seyahatlerden oluşan bir eğitimi birlikte önermekteydi.
Aydınlanmacıların eğitim görüşleri ayni zamanda pragmatist (yararcı) idi. Buna
göre eğitim yaşamda işe yarar olmaya göre planlanmalıydı.
Fransız aydınlanmacılar da İngiliz aydınlanmacılar gibi doğal eğitim istemekteydiler.
Onlara göre eğitimde metafizik doğmalara değil biyolojik ve fizyolojik olğulara
yer verilmeliydi.
Fransız aydınlanmacılardan olan Julien Offrey de Lamethrie göre akılcı eğitime
önem vermekteydi. Ona göre eğitimi az olanın fikirler de az olurdu.
Diğer bir Fransız aydınlanmacı Etienne Bunnot de Condillac da akılcı eğitimi ve bunun
yararcı olmasını önermekteydi.
Claude Adrien Helvetius ise sansualist (duyumcu) eğitimin geliştiricisidir. Ona göre
çeşitli insanların zihinleri arasında eşitsizlik tek bir nedenin, eğitimdeki eşitsizliğini
eseriydi. Helvetius göre tüm insanlar zihinsel yönden doğuştan eşit yeteneklere
sahiptiler. Bu nedenle insan aldığı eğitim ne ise öyle olmuştu. Helvetius ayrıca eğitimi
sadece insanın geliştirilmesi yönünden değil, tüm toplumun geliştirilmesi yönünden
sınırsız bir güç olarak niteler.
Louis Rene de Caradeux de la Chalotais ise laik eğitimin bir temsilcisidir. Ona göre
insanların kültürel yönden geri kalmışlığının nedeni zihinlerin manastırlara ait kavramlarla
doldurulmuş olmasıydı. Chalotais'ye göre toplumun refahı uygar bir eğitim
gerektirmekteydi. O bir ulusal ve demokratik bir sistemi istiyordu. Eğitim metodunda
ise doğaya uygunluğu önermekteydi. Bu konuda çocuklara uygulanacak öğretimde
esas alınacak ilkeler, bizzat doğaya uydukları biçimdeki ilkeler olmalıydı.
Ona göre doğa en iyi öğretmendi. Chalotais tüm ders kitaplarındaki türlü soyutlamaların
temizlenmesini istemekteydi.
Rousseau'ya göre eğitimin amacı insanları I' homme, citoyen (vatandaş) yapmak
değil, I' homme naturel (doğal insan) yapmak olmalıydı. O'na göre çocuk ne hekim
ne asker ne de din adamı olmamalıydı. O herşeyden önce insan olmalıydı. Bu görüşe
göre insan önce insan olmalı, ondan sonra herhangi bir mesleğin insanı olmalıydı.
Rousseau, Emile adlı eserinde eğitimin ilk görevinin, doğanın gelişimine engel olacak
herşeyin baskı, metodunun ortadan kaldırmasını istemekteydi. Ona göre emir
ve itaat çocuğun lügatında yoktu. Aynı esere göre çocuk belirli bir meslek için değil,
insan olmak için eğitilmeliydi. Eğitimde sadece çocuğun aklına hitap edilmemeli,
eğitim ve deney yaşantılarla da desteklenmeliydi. Böylece insan her yönüyle, tüm
yetenekleriyle bir harmoni içerisinde gelişmiş bir varlık olmalıydı.
Alman aydınlanmacılardan Johann Bernard Basedau'a göre eğitim, aydınlanma felsefesine
uygun, akla ve yararcılık ilkelerine göre olmalıydı. Ona göre ülkenin mutluluğu
ve güvenliği halkın mutluluğu ile orantılı olmalıydı, bunun en güvenilir
amacı ise eğitimdi. Çocuklara bedensel ve zihinsel formasyon sağlayacak bir eğitim
verilmeli, okullar kiliseden bağımsız olmalıydı. Okullarda çocuklar herkes için yararlı,
yurtsever ve mutlu bir yaşam için eğitilmeliydi.
Basedau Plilantropin (insan sevgisi) adlı ilkokul, öğretmen okulu ve eğitim enstitüsünden
oluşan bir eğitim kurumu açmıştı. Bu okulun eğitim sistemi doğa, okul ve
yaşamın harmonik biçimde birleştirilmesi oluşturuyordu.
Gothold Ephraim Lessing ise insanlık eğitim görüşünü benimsiyordu. Ona göre insanlığın
eğitimi tek tek fertlerin eğitimi gibi kademelerden oluşmaktaydı. Böylece
tek tek birey ile tüm insanlık arasında bir paralellik vardı. Lessing'e göre eğitim, her
bir insanda gerçekleşen bir aydınlanmaydı. Her bir insan için eğitim ne ise, bütün insan
soyu için de oydu.
Merquise de Condorcet'ye göre ise dünya var olduğu sürece insanın mükemmelleşme
olanakları içerisinde gerçek bir sonsuz gelişme vardı. Eğitim, insan soyunun bu
sürekli gelişmesini daha yüksek ve mükemmelleşmiş biçim erişmesini sağlayacaktı.
Condorcet, insanın doğal olarak iyi olduğunu ve onun eğitim ve öğretimle mükemmelleştirilebileceği
konusunda optimist bir görüşe sahipti. Ona göre okullar insanlara
kendi haklarını gerektiği gibi koruyacak ve gereksinimlerini karşılayacak
bir formasyon kazandıracaktı. Condercet'in eğitim görüşünün temelinde özgürlük,
eşitlik, kardeşlik ve laiklik vardı.
Tarih: 2016-03-02 01:56:21 Kategori: Sözlük
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.